http://yurtgazetesi.com.tr ve http://toplumsal.com.tr haber sitesi yazarı "Evrim ve Bitmeyen Kapışma" ile "Eğitimde Çöküş - İnanç Eksenli Eğitim ve Sonuçları" yazarı

Orman Yangınlarına Müdahale; Hezimet mi Destan mı?

Türkiye ormanları ve yerleşim yerleri bir haftadan fazladır cayır cayır yanmaya devam ediyor. İktidar beceriksizliği ile ülkeyi bir kez daha bir felaket karşısında çaresiz durumda bıraktı. Her seferinde olduğu gibi krizi değil krizin görünümü çerçevesindeki propaganda ve algıyı önemseyen yönetim, bu sefer de aynısını yapma telaşı içerisinde.

İktidar medyasını takip ederseniz her alanda olduğu gibi yangınlara müdahalede de devletin destan yazdığını görürsünüz! A Haber “Dünya Türkiye’yi konuşuyor. Türkiye, yangınlara hızlı müdahalesiyle örnek oldu!” manşeti attı. Bu “hızlı” müdahale sonucunda; uluslararası yardım yangınların altıncı gününde istendi, polis TOMA’ları ise yangınların ancak yedinci gününde, 3 Ağustos’ta yola çıkartıldı.

Tüm iktidar medyası yangınla mücadelede destan hikâyelerini anlatırken gerçekleri vermeye devam eden yayın organları düşmanlıkla, hainlikle suçlanıyor. Son olarak RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin 3 Ağustos’ta televizyon yöneticilerine (İletişim Başkanlığında hazırlanmış izlenimi veren) tehdit içerikli bir talimat gönderdi. Şahin gönderdiği mesajda yangınları değil söndürülenleri gösterin, yani yayınlarınıza sansür uygulayın, yoksa size en ağır cezayı veririm çerçevesinde RTÜK sopasını gösterdi.

THK Neden Devre Dışı Bırakıldı?

Erdoğan’ın “teknolojileri eski”, Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin “motorlarına kuş yuva yapmış” dediği, dünyada ve ülkemizde bu işte favori olan Canadair CL-215 model THK uçakları ‘taammüden’ hangarda çürümeye terk edildiler. Bahaneleri de tam “yersen” kıvamındaydı! Taşıdıkları su kapasitesi 5 tondan 5 kova (100 litre) eksik olduğu için ihaleye alınmayan bu uçaklar yerine kiralık uçaklara 23 milyon dolar harcadılar. Oysa THK’nın tüm uçaklarının tekrar uçar ve iş görür hale gelme maliyetleri toplamı 4 milyon dolar idi.

Bu konunun detayları ve rakamlar bu kadar açık ortadayken geriye bir soru kalıyor. Bu kurumun yangın uçaklarını çürümeye terk ettiren bu akıl almaz inat nedendir? Bu sorulara onlar makul açıklama hiç getirmedilerse de yanıtı aslında biliyoruz. Bu yaptıkları vicdansızlığın birisi manevi, diğeri maddi temelli olmak üzere iki ana sebebi olduğu söylenebilir.

Manevi sebep olarak; bu iktidar dönemine kadar (başta Kurban derileri olmak üzere) yasal düzenlemelerle bağış toplamada ekstra avantajlar sunulan THK’ya dinbaz kesimin biriktirdiği öfke akla geliyor.

Maddi sebep olarak ise; tüm kamu kaynağı harcamalarında olduğu gibi burada da tercihler, öncelikler ve kayırmacılıklar devreye giriyor! Devlet kasasından bir yerlere para gidecekse, bu kaynak transferinde “kontrol ve komisyon” olmadan parmak kımıldamayacağı, bu sebeple THK’nın devre dışı bırakıldığı iddiaları önem kazanıyor.

Yangına Etkin Müdahale Yerine Neden Seyretmek Seçildi?

Sebebi nedendir tartışılabilir ama devlet bu sefer sanki yangınları oluruna bırakmış izlenimi verdi. Bölgeden seslenen insanlar, belediye başkanları “yangınlar yanacak bir şey kalmayana ve kendiliğinden durana kadar devam ediyor, devlet seyrediyor” diye feryat ettiler. “Acil durumlarda yangın söndürme görevini yapabilen askerler, askeri helikopterler, kara, hava ve deniz TSK imkânları, tonlarca su alabilen polis TOMA’ları neden kullanılmıyor” diye sordular.

Orman bakanı Pakdemirli “Orman teşkilatı yerleşim yerlerini korumaktan, birinci derecede aslında sorumluluk belediyelerdedir, ormanların yanmasına müsaade etmek zorunda kaldı” diyerek sorumluluktan kurtulmaya çalıştı. Belediyeler ise “siz ormanları söndürün şehirlerimizi biz koruruz” dediler. Bakanlar kamuoyu açıklamalarında birlik, beraberlik, dayanışma mesajlarını öne çıkartıyorlar; ancak öğreniyoruz ki koordinasyon toplantılarına mahallin Belediye başkanı veya temsilcilerini sokmuyorlar.

Ülke doğasının, ormanlarının madenler, HES’ler, taş ocakları, lüks oteller ve diğer rant kaynaklı sebeplerle katliamına yol veren iktidarın çevre konusundaki genel tutumu iyi biliniyor. Bu çevre katliamlarına karşı duran, doğasına sahip çıkan yerel halka ve sivil toplum gönüllülerine devletin uyguladığı muameleler de ortada. Bu yangınlara müdahalede devletin bu kadar etkisiz kalınmasında, “korunacak doğa kalmayınca planlanan rant projelerine gösterilecek dirençlerin de artık olmayacağı hesabı yapılıyor olabilir mi acaba?” diye düşünenler de oluyor tabi ki. İktidarın evvelki tutumları insanları paranoyak olmaya itiyor; ama paranoyak olmak algılanan riskin gerçek olmadığı manasına da gelmiyor!

Kafalarına Çay Atılmasından Yangın Mağdurları da Nasiplerini Aldılar!

Yurdun dört yanı orman yangınları ile kavrulurken Cumhurbaşkanı Erdoğan duyarsız kalamazdı tabi! Otobüs üzerinden Rabia işareti yaparak çay fırlatma ritüelinden ülke yansa yıkılsa da vazgeçmeyeceğini bu sefer de (yangının halen sürmekte olduğu) Marmaris’te gösterdi. Üstelik Erdoğan’ın çay attığı kişilerin, karşılamaya zorla götürülen işçi grubu olduğu ortaya çıktı.

Erdoğan’ın gelmesinden önce Marmaris Orman İşletme Müdürlüğü’nün “Yangın nöbetinde” bulunan idari personeline Erdoğan’ı karşılamaya gidecekleri tebliğ edildi. Görevleri aksayacağı için bu karara tepki gösteren personele AKP’ye yakınlığı ile bilinen TOÇ-BİR-SEN tarafından baskı uygulandığı, karşılamaya gitmezlerse 60 saatlik “Yangın nöbet paralarının” ödenmeyeceği söylenerek ikna (!) edildikleri yazıldı.

Buradaki konuşmasında “Rabbimden, ülkemizi ve milletimizi her türlü kazadan, beladan, afetlerden, musibetten muhafaza eylemesini niyaz ediyorum” diye seslendi Erdoğan. Her konuda dini referansları öne çıkartan iktidarın “önce tedbir sonra tevekkül” hadisini neden pek ciddiye almadığı sorusu yanıt bulamadı.

Yönetim aklı Cumhurbaşkanını karşılamak ve dinlemek için bir araya getirilmiş insanları hep seçmen kitlesi olarak görüyor. Bu insanların heyelan, sel, deprem veya yangın mağduru olmaları, Cumhurbaşkanı’nın ziyaret sebebinin seçim gezisi değil afet çalışmalarını yerinde görmek ve acılı halkı dinlemek olması durumu değiştirmiyor. Halk her durumda kafalarına atılan çay torbaları ile gururlarının rencide edilmesi gerçeğini yaşıyor.

Ormanları, köyleri, tarım makineleri, arıları, evleri yanan, yok olan; işini kaybeden insanların üstüne çay torbası atılması muamelesinin ne kadar aşağılayıcı olduğunu düşünememeleri akıl alır gibi değil! Ama yönetim aklı kaybedilince yaşananların hepsi akla aykırı zaten.

İnsanlar ve Doğa Can Derdinde; TOKİ Mal Derdinde

İnsanlar canının ve malının derdine düşmüşken, alevler ormanları ve köyleri kavurmaya devam ederken iktidar yine en iyi anladığı “beton” dilini devreye sokuyor. Fırsat avcısı TOKİ yeni potansiyel müşterilerine konut yapıp satma fırsatını değerlendirme çabasını gizleyemiyor.

Orman yangınının önlenememesi nedeniyle halkı tahliye edilen Antalya’nın Gündoğmuş ilçesinin AKP’li belediye Başkanı Mehmet Özeren’in açıklaması ise gerçekten kan dondurdu! Başkan Özeren kameralara (hem de gülerek); “Evleri kullanılamaz hale gelen vatandaşlarımız için TOKİ 20 yıl ödemeli çok cüzi faizlerle evler yapacak. Çok eski evi olan vatandaşların ‘keşke bizim de evimiz yansaydı’ diyeceklerini düşünüyorum” dedi. İktidarın tepelerinde yönetim aklı kalmadığı gibi, bu akıl yitikliğinin oralardan en alt birimlere kadar indiği de böylece görüldü.

Yıllık enflasyon oranındaki artışlı ödemelerle İnsanları ömürleri boyunca öde öde bitmeyecek şekilde borçlandıran TOKİ sanki karşılıksız bağış yapıyormuş gibi sunuyor bu müjdelerini! İşin aslı şu ki, yaptığı konutları satmakta zorlanan TOKİ’nin ve bunlara çalışan müteahhitlerin çarklarının dönmesi için tüm felaketler birer fırsat olarak görülüyor.

Acil Yardım Talebi Düşmanlıkmış!

Devletin yangınlara etkin müdahalede aczinden yakınanlar “Help turkey global call” başlığıyla uluslar arası yardım kampanyası başlattılar. İktidar ve bağımlı medyası derhal tepki gösterdi, İletişim Başkanı Fahrettin Altun “yurt dışından ve tek merkezden organize edilen sözde yardım kampanyası ideolojik saiklerle, devletimizi aciz göstermek, devlet-millet birlikteliğimizi zayıflatmak amacıyla başlatılmıştır” dedi.

Uluslar arası yardım çağrısı yapanlara hain dediler, bir gün geçmeden Türkiye uluslararası yardım çağırısında bulundu. Türkiye’nin AB’den yardım talebine İspanya ve Hırvatistan cevap verdi. Türkiye’nin katılımcı ülkeleri arasında yer aldığı Avrupa Birliği Sivil Savunma Mekanizması (EUCPM) üyesi İspanya iki ve Hırvatistan bir, toplam üç yangın söndürme uçağı gönderme kararı aldılar. Üstelik bu uçakların THK’deki iş görmez denilerek ihaleye sokulmayan uçaklar ile aynı marka oldukları görüldü!

Bu yangınların terör amaçlı çıkartıldığına ilişkin en ufak delil yokken güdümlü medya yazarları “kasıtlı yangın” söylemlerini sürdürüyor. “İşin arkasında PKK ve hatta işbirlikçisi CHP olduğuna” kadar tehlikeli ve toplumu ayrıştırıcı söylemlerine devam ediyorlar.

İktidar Daha İyisini Yapabilir miydi?

Umarız ve dileriz beklenen büyük İstanbul depremi gibi afetleri bu iktidar döneminde yaşamayız. Tüm planlarını iktidarlarının yakın geleceğini kurtarmak üzerine kurgulamış olan bu yönetimin hiç hesaba katmadığı doğal afetlerle baş etme kapasitesinin olmadığı ortadadır.

İktidarın yaşanan ve yaşanacak krizleri önleme potansiyeli, manevra kabiliyeti kalmadığı bu yangınlarda bir kez daha görüldü. Krizlerle baş edemeyen iktidar tüm çabasını (hep olduğu gibi) bu krizlerin iktidara vereceği zararları giderme yönünde kullanmaktadır. Dolayısı ile, her alanda kendini gösteren beceriksizlik ve yönetemezliğin felaket boyutuna ulaşan bu yangınlarda da kendini göstermesi ne yazık ki sürpriz olmadı!

 

Bu yazıyı arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir