http://yurtgazetesi.com.tr ve http://toplumsal.com.tr haber sitesi yazarı "Evrim ve Bitmeyen Kapışma" ile "Eğitimde Çöküş - İnanç Eksenli Eğitim ve Sonuçları" yazarı

İktidar Muhalefeti Sokağa Çekmek mi İstiyor?

(Bu yazı 09 Ocak 2021’de toplumsal.com haber sitesinde yayımlanmıştır.)

Erdoğan 4 Ocak’ta, genel başkanı olduğu AKP il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada; “Türk siyasetinin gözünü kin bürümüş kifayetsiz muhterisler tarafından lekelenmesine izin vermeyeceğiz. Sokaklara döküleceklermiş, ya siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? 15 Temmuz’da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün siz de aynı dersi evvelallah alırsınız” dedi.

Erdoğan’ın muhalefetin söylemediği şeyleri söylenmiş gibi eleştirmesine alışığız. İlk akla gelenlerden birisi; örneğin Nisan 2020’ de “muhalefet iktidarı ve rejimi darbe ile değiştirme planları yapıyor” demişti. Oysa ne olmuştu; CHP’li Canan Kaftancıoğlu “önümüzdeki bir erken seçimle veya başka bir şekilde, iktidar değişikliği değil bir sistem değişikliğine gidişatı görüyorum” demişti sadece. Dikkat edilirse, o günden sonra olası iktidar değişikliği dile getirilirken; “…ama bu değişim demokratik seçimlerle olacak” gibi gereksiz bir yan cümle eklenmeden konuşulamaz oldu.

Bir diğer örnek; Mayıs 2020’de Erdoğan muhalefeti yine faşist ve cuntacı olmakla suçlamıştı. “Milli iradenin üstünlüğünü, demokrasiyi, hakkı, hukuku, adaleti, sandığı hazmedemeyen bu faşist zihniyet hala vesayet, darbe, cunta özlemiyle yanıp tutuşuyor. Demokratik yöntemlerle iktidara gelmek yerine, darbeyle ülkenin yönetimini gasp etme hevesiyle hareket ediyorlar” demişti sebepsiz olarak.

Şubat 2021’de ise Erdoğan “Ne diyorlar? ‘İktidara gelirsek AK Parti’yi kapatacağız. AK Parti’yi destekleyen iş adamlarının şirketlerine el koyacağız. Muhalefet etmeyen medya kuruluşlarının kapısına kilit vuracağız. Onlarla çalışan memurları işten atacağız. AK Parti’de görev yapanların mallarına el koyacağız’ diyorlar” demişti.

Erdoğan’ın gerçeğe tümüyle aykırı bu sözleri, yalnızca iktidarın propagandasını yapan medya kanallarını takip eden kendi tabanına yönelik söylediğini hepimiz biliyoruz. Muhalefetin ne dediğini veya demediğini bilmeyen, merak da etmeyen seçmen tabanının dağılmasını önlemek açısından bu tür düşmanlaştırıcı siyasal propagandanın önemli ölçüde etkili olduğu da görülüyor maalesef.

Siyasal Muhalefetin Zaten Sokağa Çıkmaya Niyeti Var mı ki?

Siyasal manada sokağa çıkmak; insanların düşüncelerini ve itirazlarını toplantı, yürüyüş ve basın açıklamaları ile demokratik meşruiyet çerçevesinde, kırmadan dökmeden dile getirmesidir. Bu hak ortalama demokratik tüm ülkelerde bulunur ve ülkemiz anayasası ile de korunmuştur. Bu demokratik hakkın kullanımını iktidarın kendi varlığı için bir risk olarak görmesini anlayabiliriz. Ancak bu meşru siyasal hakkın kullanımını iktidarın terörize etme, bir darbe girişimi gibi görme ve gösterme hakkı olamaz.

Ülkemizde siyasal ve toplumsal muhalefetin sokaklara dökülerek yoğun tepki ve itirazların yükseltilmesi gibi mevcut bir olasılık var mı acaba? Muhalefetin açıklamalarına bakılırsa, böyle bir niyetin olmadığı ve olmayacağı görülüyor. Muhalefet liderlerinin tabanlarına; bu oyuna düşmemeleri konusunda sık sık uyarılarda bulunması, Erdoğan’ın bu planını çok net gördüklerinin kanıtıdır.

Nitekim CHP lideri Kılıçdaroğlu’na Erdoğan’ın bu son açıklaması sorulduğunda, “Beyefendi bizim sokağa çıkmamızı istiyor anladığım kadarıyla. Zorlayacak, baskı kuracak, çıkmayacağız. Sandıkta gereğini yapacağız.” dedi. Kılıçdaroğlu’nun bu beyanı burada kalsa iyiydi ama biraz daha ileri gitti, konuşmasının bir yerinde  “Bizim kitabımızda sokağa çıkmak yok” dedi.

CHP’nin Kitabında Sokak Var mı Yok mu?

CHP Genel Başkanının bu sözü muhalif kesimlerde çok haklı ve sert eleştirilere tabi tutuldu. “Sokağa çıkmak” kavramı bir nevi kırmak dökmekle eş manada kullanılarak, Erdoğan’ın kurduğu tuzağa düşülmüş olunuyordu. Bu hatasını anlamış olacak ki Kılıçdaroğlu aynı konuşmasının devamında bu yaklaşımına açıklık getirerek “bizim sokaktan kastettiğimiz kontrolsüz şekilde sokağa çıkıp camın, çerçevenin kırılması, şiddetin olması. Özel bir çatışma alanı yaratmak istiyorlar, o tuzağa düşmüyoruz. Elbette insanlar demokratik yollardan caddede, sokakta açıklamalarını yapar, afiş açar, bu demokrasinin gereği zaten” dedi.

“Adalet yürüyüşü” gibi sokakta yürütülen siyasetin en önemli örneklerinden birisi olarak tarihe geçen eylemin lideri Kılıçdaroğlu’nun, sokakta siyasetin anlamını ve önemini bilmediği düşünülemez. Özetinde “bu tuzağa düşmeyeceğiz” gibi haklı bir gerekçeye dayansa da, ana muhalefet liderinin siyasette “sokak” kavramını bu kez “kırma dökme” ile eş manada kullanması, Erdoğan’ın söylemine (istenmeden de olsa) katkı sağlamış oldu. Bu tür beyanlarla Erdoğan’ın iyice daralttığı kısıtlı siyaset alanını kabullenmiş görünmek, en temel anayasal hakları yok sayan iktidarın tuzağına düşmek sonucunu doğuruyor.

İktidarda Bir Sokak Paranoyası Var mı?

İktidarın “muhalefet sokağa çıkacak, bizi devirecekler” türünden korku veya paranoyası olduğunu söylemek için yeterli veri görülmüyor. Tersine, asker ve polis tüm güvenlik bürokrasisini, tüm devlet organlarını, yasama, yürütme ve yargı erklerini tamamen ellerinde tutmanın verdiği sağlam bir özgüvenleri var.

Toplumsal muhalefetin güçlü şekilde sokağa dökülme niyet ve potansiyelinin olmadığını Erdoğan da görüyor. Zaten böyle güçlü bir risk görülseydi, Erdoğan bundan sık sık bahsederek muhtemelen sonu kestirilemez bir kışkırtmaya girmek istemezdi.

Böyle bir risk yoksa iktidar neden darbe yapacaklar, sokağa çıkacaklar” gibi söylemleri üretiyor acaba? Erdoğan’ın bu tür gündemleri yaratmasının sebepleri üzerine (kamuoyunda tartışılan bazı olasılıklardan da bahsederek) akıl yürütebiliriz:

* “Erdoğan muhalefeti küçük çaplı da olsa sokağa çekip terörize etme ve toplumsal kargaşa yaratmak istiyor. Sonuçta sokakları sert polis müdahaleleri ile bastırırken yeni bir OHAL için gerekçe üretmiş olacak. Kendi yarattığı kutuplaşmayı keskinleştirecek, kargaşadan siyasal fayda devşirecek” deniliyor. Bu olasılık güçlü görünüyor.

* Asıl sorun olan tarihi düzeydeki yüksek enflasyon, geçim sıkıntıları ve ekonomik sorunların önüne uydurma bir gündem konuyor. Gündem belirleme avantajını elinden düşüren muhalefet de bu tuzağa düşmekten kurtulamıyor.

* Yaşanan çok ciddi ekonomik sorunları ve halkın sıkıntılarını azaltmak adına yapacak bir şeyleri kalmadığının bilincindeler. Bu yüzden asıl tehlikenin ekonomi değil “diğerleri” olduğuna, olası siyasal belirsizlik ve kaos ortamının en büyük sorun olacağına vurgu yapmış oluyorlar.

* Olmayan riskleri varmış gibi göstererek tabanda yaratılan korku ile, açıkça görülen dağılmayı tekrar bir kenetlenmeye, oylardaki istikrarlı düşüşü durdurmaya ve tabanı toparlamaya çabalıyorlar. Kararsız seçmen tabanının bir kısmının aklını kurcalayan ve muhalefete yaklaşmalarını zorlaştıran her siyasal iletişim manevrası amacına ulaşmış sayılıyor.

* Muhalefeti toplumsal ve siyasal tehlike gibi gösterip köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Aslında gündem belirleme ve siyasal avantajı ele geçirmiş olan muhalefet “sokakta siyaset suç mu değil mi?” türü iç ayrışmalara giriyor.

* İyice yok ettikleri meşru demokratik siyaset alanını daha da daraltıyorlar, demokratik bir hak olan sokakta siyaseti suç gösteriyorlar. Muhalefet de “böyle bir niyetimiz yok” açıklamaları ile kendilerini izah etmeye çalışarak bu tuzağa düşmüş oluyor.

* Kazakistan’daki iç ayaklanmayı da hesaba katarak bir taraftan muhalefeti “bana karşı olanları ezer geçerim” diye, diğer taraftan da kendi destek tabanlarını muhalefetle korkutmaya çalışıyorlar. Bu güne kadar kendisine destek verenlere, muhalif tarafa geçerseniz sizi de onlar gibi cezalandırırım mesajını vermekten kaçınmıyorlar.

* Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar imkanı kalmayınca birden oluşan kaos sonrası yenilenen Kasım 2015 seçimlerini AKP’nin tekrar kazanması deneyimi bize önemli bir ders olmuştu. Belki de tabanda oluşturulacak böylesi bir toplumsal güven ve istikrar kaygısı ortamında gidilecek bir baskın seçimden çare umuyor olabilirler.

Türkiye öylesi bir noktaya getirildi ki, bu tür tüm senaryo ve öngörülerin hiç birisi için “bu olamaz” denilebilir mi?

Erdoğan son günlerdeki çıkışları ile şapkadan tavşan çıkarma ümidini devam mı ettiriyor? Şapkadan değil tavşan çıkarmak ortada bir şapka olmadığı gibi, tavşanın suyunun suyu çorbası da çoktan içilip tüketildi. O zaman önümüzdeki seçim nasıl kazanılacak?

Bugüne kadar iktidarların seçimle gelip seçimle gittiği Türkiye’de bu işin artık öyle olmayabileceği düşüncesi hem muhalefet hem de iktidar yanlısı seçmenlerin zihinlerinde oluşturuldu. Uzun zamandır zaten “B ve C planları” olarak kenarda tuttukları “kontrollü toplumsal karmaşa” olasılığını seçime giderken devreye sokacaklarının ipuçlarını, bu son açıklamaların alt satırlarında görüyor olabiliriz.

 

Bu yazıyı arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir