Yazılarıma okurlardan geri dönüşlerde sık sık “Ülkede olan bitenlerle ilgili tespit ve tahlilleriniz güzel, ama bize biraz da çözüme dönük şeyler söyleseniz!” diyenler oluyor. Her şeyin kötüye gittiği dönemlerde, bu olumsuzluklardan bunalmış insanların daha umut dolu, çözüme dönük haber ve yazı okumak istemeleri gayet anlaşılır bir beklenti. Çözüme dönük pratik ve parlak öneriler bekleyenlerin, “kendilerinin de çözümün bir parçası olduğu gerçeğini” görmezden geldikleri de önemli bir gerçeklik.
“Bunları zaten biliyoruz, ne yapmalıyız peki?” diyenlerin neyi ne kadar bildikleri, gelişmeleri ne ölçüde takip ve tahlil ettikleri de oldukça tartışılır bir durum ayrıca. Daha önceki yazılarımda da kısmen ele aldığım bu konuyu daha ayrıntılı ele almak yararlı olacaktır.
MUHALİF KESİMİN KÜSKÜNLÜĞÜ VE DEPOLİTİZASYONU
Ülkeyi her alanda geriye götüren, karanlığa gömen iktidar bu yönetim anlayışında gaz kesmeden devam ediyor ve edecek, çünkü başka seçeneği yok. İçinde bulunduğumuz politik temelli ekonomik kriz artık tüm kitleleri etkisi altına almış durumda. İktidar tüm muhalif kesimlere karşı yürüttüğü baskıcı, sindirici tutumundan taviz veremeyecek duruma geldi. Çünkü, ülke artık normal demokratik yönetim koşullarında yönetilir olmaktan çoktan çıktı.
Yazılı ve görsel medyanın yüzde doksan beşini tam kontrol altında tutan iktidar halka her şeyin normal seyrinde olduğuna dönük Goebbels’in propaganda yöntemlerini başarı ile uyguluyor. Ümitle girdiği her seçimden yenik çıkan muhalif seçmen artık hem siyasetten, hem de oy verdiği partiden ciddi ölçüde soğudu. Bu sebeplerden muhalif kesimin önemli çoğunluğu haber okumaz ve izlemez, gündemi takip etmez hale geldi, getirildi.
Bu tarif ettiğim küskün ve soğumuş muhalifleri çevrenizde çok sık görüyorsunuzdur. Hatta bu yazıyı okuyanlardan “ben de onlardan biriyim sanırım” diyenler de olacaktır. Yine de ve hala bu yazıyı üstün bir sabırla okumaya devam ettiğinize göre, umutlar bitmemiş demektir.
İKTİDARIN DESPOTLUĞU TAMAMEN PLANLI VE BİLİNÇLİ
Gündemi takip etme motivasyonu kalmamış, yorgun ve umutsuz muhalif kesim sürekli “çözüm öneriniz nedir hocam, nasıl çıkacağız bu karanlıktan?” diye soruyorlar ya, onlara yanıt vermeden önce tekrar bir durum tespiti yapalım;
Sosyal medya hesabından “dolar yükseldiği için batmıyoruz, battığımız için dolar yükseliyor” dediği için parti il yöneticisinin, “davayı sulandırmaya çalıştığı” için avukatın, “insan gibi çalışma koşulları istiyoruz” dediği için işçilerin tutuklandığı bir ülkede yaşıyoruz.
İktidar uyguladığı despotik politikalarından ve muhalifler üzerindeki baskısından beklediği sonuçları büyük ölçüde alıyor ne yazık ki. İktidarın normal demokratik yönetim tarzı ile bu ülkeyi artık yönetemeyeceği gerçeğini sık sık vurguluyorum. Bir taşla birden çok kuş vurmada mahir olan yönetim bu antidemokratik politikalarının daha farklı ve önemli semerelerini de alıyor. Kimisi ikincil sonuçlar da olsa iktidara önemli kazanımlar sağlayan bu sebeplere bir bakalım.
BU DESPOTİK UYGULAMALARIN SEBEPLERİ
1. Yargının iktidarın sopası görünümü vermesi ve diğer antidemokratik uygulamalar konusunda iktidar iç ve dış kamuoyuna hoş görünme kaygısı pek taşımıyor. Çünkü böylece “başıma her an her şey gelebilir” korkusu akıllarına sokulan muhalif kesim önemli ölçüde sindirilmiş oluyor.
2. Tüm yazar-çizerler ve sosyal medya kullanıcıları bu korku ve sindirilme sonucu “eli mecbur” şekilde kendine bir “otosansür” uygulamak zorunda kalıyor. Demokratik eleştiri hakkı sınırları içinde bile olsa, gerçek düşünce ve duygularını paylaşamaya korkuyor.
3. Eleştirel duygu ve düşünceler “yargının sopasından” korkulduğu için yeterince yayılamayınca, “herkesin sustuğu yerde bir ben miyim kahraman?” diyen önemli bir kesim git gide daha pasif ve kabullenici hale geliyor, yenilmişlik duygusu içine gömülüyor.
4. İyice pasifize edilen bu mutsuz-muhalif kesim miting, basın açıklaması, toplantı gibi yasal demokratik eylemlere girişmeyi zaten aklına bile getirmiyor. Önemli bir kesim sosyal medyada iktidar eleştirisi içeren görüş yazmak veya yazılanları paylaşmaktan kaçınıyor (mesela burada yazılanlara tamamen katıldığı halde ama çevresi ile paylaşmaktan kaçınanlar olacak). Daha da ötesi (aslında tamamen katıldığı) bu tür içerikleri sosyal medyada “beğen-like” etmekten dahi korkar hale geliyor.
5. Pasifleşen mutsuz-muhalif kesim zaman içerisinde kendisini bir nebze meşgul ve mutlu edecek diğer aktivitelere, masum sosyal medya meşgalelerine ağırlık vermeye başlıyor. Ülke gündemini takip etmekten uzaklaşan bu kesim, sorulduğunda ise “çok canım sıkılıyor, kızıyor ve üzülüyorum, bu yüzden artık gündemi de takip etmiyorum”dediği bir döneme eviriliyor. İşte çözümden kendini yalıtan tam pasifleşme davranışı!
6. Ülkenin yarıya yakınının zaten demokrasi, ifade özgürlüğü, insan hakları, eşitlik, laik eğitim, bağımsız yargı gibi kavramlarla ilgili hiçbir görüşlerinin ve sıkıntılarının olmadığı bilinmekte. Bu kesim iktidarın her uygulamasını her koşulda zaten destekliyor. Ülkenin diğer önemli kesimi olan mutsuz-muhalifler de bu şekilde pasifize edilince iktidarın her türlü kararını kolayca uygulaması için önünde hiçbir önemli engel-çengel ve ayak bağı kalmıyor. Bir sonraki seçimler daha da garantilenmiş oluyor.
7. İktidarın (mümkünse) bu iktidarı hiçbir şekilde elinden yitirmek istemediği, bunun için % 50+1 oyu (mümkün olabilecek her şekilde) almak için her şeyi yaptığı ve yapabileceği artık anlaşılmış durumdadır. Bu yüzden iktidar açısından, pasifize edilmiş, sindirilmiş mutsuz-muhalif kesimin kendini asla toparlayamaması gerekmektedir.
Yukarıda sıraladığımız sebeplerle iktidar bu antidemokratik uygulamalarının kendince çok etkili sonuçlarını görmüştür. Bu yüzden bu uygulamalar taviz verilmeden, hatta artırılarak devam ettirilecektir.
Bu sebeplerle iç kamuoyuna ve demokratik batı dünyasına “insan haklarını ihlal eden, yargıyı denetime almış, baskıcı-totaliter iktidar” görünümü verilmesi çok da problem edilmemektedir.
“PEKİ NE YAPMALIYIZ?” DİYENLERE TAVSİYELER
Demokratik kitle örgütlerinin ve sivil siyasetin önünün tamamen tıkandığı ve örgütlü yasal mücadelenin acımasızca ezildiği bir dönemdeyiz. Kişisel kararlı duruşun ve mücadele duygusunun yaşatılmasının önemi bu dönemlerde çok daha öne çıkıyor. Bizleri umutsuzluğa, suskunluğa, kanıksamaya ve kabullenmeye götüren en önemli etken mücadele azminin yitirilmesidir. Bu konuda okurlara tavsiyelerim şunlar olacaktır;
* Ülke sorunlarını, olan bitenleri takip etmekten uzaklaşmayın.
* Olayları iyi okumaya, analitik çerçevede değerlendirip sebep-sonuç ilişkileri kurmaya çalışın.
* Bilgilerinizi, gözlemlerinizi ve yorumlarınızı çevrenizdeki insanlarla paylaşmaya devam edin.
* Sorunlardan kopup içe dönmenin, gündemden kopmanın sizleri her şeyi kolayca kanıksamaya sürükleyeceğini unutmayın.
* Çevrenizdeki durumdan hoşnutsuz ama kafası karışık kişilerle konuşun, onlarla bilgi alışverişinde bulunun, ümitlerini diri tutmalarını sağlayın.
* Kararlı duruşunuzu kaybetmeden, bu dönemi kendinizi diri ve ümitli tutma yönünde çaba sarf ederek geçirmeye önem verin, derim.
Kurtuluş için kimilerince beklenilen sihirli formülü verememiş olabilirim, böyle bir formül de maalesef yok zaten. Bu karanlık günlerden yarınlara umut taşımanın herkesin sorumluluğunda olduğu gerçeğini kavramış olmamız gerekiyor.
SONUÇ: Muhaliflerin sindirilmişlik duygusu içinde umutsuzluk yaşamaları, depolitize olmaları iktidarın baskıcı politikalarından beklediği en önemli kazanımdır ve buna izin verilmemelidir. Gündemden, siyasetten, gerçeklerden “deve kuşu” tarzı kopuş iktidarın tam arzu ettiği sonuçtur.
http://yurtgazetesi.com.tr ve http://toplumsal.com.tr haber sitesi yazarı “Evrim ve Bitmeyen Kapışma” ile “Eğitimde Çöküş – İnanç Eksenli Eğitim ve Sonuçları” yazarı