Siyam İkizleri; Hamas İle Netanyahu
Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 7 Ekim sabahı İsrail’e girerek “Aksa Tufanı” adıyla başlattığı büyük saldırıların ardından Filistinli gruplar ile İsrail arasındaki çatışmalar iki haftadır sürüyor. Bu katliamlar ardından İsrail ordusunun savaş uçaklarıyla Gazze Şeridi’ne başlattığı intikam saldırıları çok sert şekilde sürüyor.
Hamas’ın saldırılarında 304’ü asker 1405 İsraillinin öldüğü, 4 bine yakın İsraillinin yaralandığı aktarılmıştı. Filistin Sağlık Bakanlığı ise İsrail’in saldırılarında Gazze’de 3 bin 478 kişinin öldüğünü, 12 binden fazla kişinin yaralandığını duyurmuştu.
Son olarak, İsrail’in Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi’ne 17 Ekim’de düzenlediği saldırıda 471 kişi hayatını kaybetti, 342 kişi de yaralandı. İsrail bu saldırıyı kendilerinin değil karşı tarafın yaptığını iddia etti. Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah ise bu iddiayı reddettiler, hastane katliamını İsrail’in gerçekleştirdiğini söylüyorlar.
Bu açıklamalara göre, henüz ilk günlerde her iki taraftan toplamda 5 bine yakın insanın öldüğü anlaşılıyor. Bu küçük coğrafyada kısa sürede bu kadar çok sayıda insanın ölmesi gerçekten çok sıra dışı bir savaşın yaşandığını gösteriyor.
Filistin Davası Kimin Davası
Filistin davası 68 kuşağı için sol ve seküler örgütlerin bir ulusal kurtuluş davası, Filistin gerilla kampları da antiemperyalist mücadelenin odağıydı. Deniz Gezmiş de 1969’da FDHKC’nın (Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi) Filistin’de bulunan kamplarda eğitim almıştı.
Sovyetlerin çöküşü sonrası sol hareketlerin zaman içinde geri planda kalmaları ile Filistin’de El Fetih ve FKÖ gerilerken şeriat devleti kurma fikri filizlendi ve güç buldu. ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ projesi gereği (İsrail’in de desteği ile) siyasal İslamcı ve cihatçı örgütlerin önü açıldı. Müslüman Kardeşler örgütünün kolu olan ve Türkiye’de AKP hükümetlerinin de desteklediği Hamas güçlendi, Filistin’de demokrat ve liberalleri ezerek seçim kazandı.
Bugün Filistin’e destek için sokaklara çıkan ve “hilafet” sloganları atan göstericilere bakıldığında bu “dava”nın bir ulusal kurtuluş mücadelesi olmaktan çıkıp, şeriatçı taleplerin öne çıktığı cihadist bir mücadeleye dönüştüğü görülüyor.
Sonucunu Bile Bile Hamas Bu Katliamı Niye Yaptı?
Hamas 7 Ekim saldırılarında, içlerinde yüzlerce çocuk, kadın ve yaşlıların da olduğu bini aşkın insanı birkaç saat içinde acımasızca katletti. Bu saldırılar sonucunda Filistin halkının çok daha fazla zarar göreceğini iyi bildiği halde bu hamleyi neden yaptı? İsrail’in böylesi ağır kayıplar sonrasında gerçekleştireceği karşı saldırılardan halkını koruyamayacağını da iyi bilmesine rağmen Hamas bu sonuçları nasıl göze aldı?
İsrail’in Netanyahu hükümeti Filistinliler üzerinde kutuplaştırıcı ve sert güvenlik politikalarını sürdürürken bir sonraki seçimler için siyasal tabanını konsolide etmeyi önceliyordu. Ancak bu ayrıştırıcı politikalar bir taraftan da Hamas’ın terör eylemlerine zemin hazırlamış oluyordu. Mazlum Filistin tarafında etkin örgüt olan İslamcı Hamas da varlığını ve gücünü İsrail’in bu sert kutuplaştırıcı pratiklerinden devşiriyordu. Hamas yaptığı son saldırılar ile kendi askeri ve siyasal başarısını halkının güvenliği ve huzurunun çok daha üstünde tuttuğunu gösterdi.
Dünyaca ünlü “Sapiens” kitabının yazarı İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari de bu son savaşın asıl sebebi olan Netanyahu’nun sert kutuplaştırıcı politikalarını eleştiriyor. BBC’ye verdiği mülakatta Harari; “Çok açık olan İsrail halkının yıllardır devam eden kötü siyasetin faturasını ödediğidir. Netanyahu, bir yandan Filistinle yapılabilecek herhangi bir barış girişimini göz ardı ederken, diğer tarafta, ulusu kutuplaştırarak bir siyasi kariyer inşa etti. Sistematik olarak da devlet kurumlarına saldırdı. Biz şu anda bunun bedelini ödüyoruz. Bu dünyadaki tüm demokrasiler için bir derstir. Buradaki ders, güçlü popülist liderlerin ulusları kendi siyasi kariyerleri için bölmesine izin verilmemesi gerektiğidir” dedi.
“Hamas İle Netanyahu Siyam İkizi Kardeşlerdir”
Birbirine ölümüne düşman iki tarafın da birbirlerinin varlığından beslenmesi durumunu sosyal antropolojist Prof. Tayfun Atay hoca “Siyam İkizleri” fenomeni ile açıklıyor. Bilindiği gibi yapışık doğmuş ikizlerden her birinin yaşamı diğerine bağlıdır, çünkü önemli hayati organları ortaktır.
Tayfun Atay hoca özetle “Hamas ile Netanyahu İsrail’i birbirinden beslenen, kendisinin varlığını sürdürmek için diğerine ihtiyaç duyan Siyam ikizi kardeşlerdir. Bunlar birbirinden beslenen iki oluşumdur. Hamas’ın yaptığı terörist kıyım Netanyahu’nun ekmeğine yağ sürmüştür, Netanyahu’nun karşı saldırıları da Hamas’ın ekmeğine yağ sürmektedir. Bu iki farklı pratiğin birisi islamofaşizmi büyütürken diğeri İslamofobiyi artırmaktadır. Bugün Netanyahu İsrail’inin Gazze’deki bombardımanı İslam adına savaştığını söyleyen küresel İslami cihatçı tedhiş hareketlerinin yeniden meşrulaşmasının önünü açacaktır,” demektedir.
Hem İsrail hem de Filistin tarafında çok daha barışçıl çözüm önerenler, birlikte yaşamanın yollarını arayanlar uzun dönemde bertaraf edildi, iki tarafta da gücü yalnızca ‘şahinler’ ele geçirdi. Şiddeti şiddetle ezme yoluna giden İsrail giderek daha fazla şiddete maruz kalınca politikalarını gözden geçirmek yerine şiddetinin dozunu artırdı. Bugün de İsrail sonucunu bile bile aynı şeyi yapıyor.
Olayların gelişimi gösteriyor ki, hem Hamas hem de İsrail hükümeti karşı tarafa büyük zararlar vererek siyasal tabanlarının desteğini korumayı, halklarının esenliği ve güvenliğinden çok daha önemsiyorlar. Nitekim son saldırılar sonrasında hem Hamas’ın hem de Netanyahu’nun kendi halkları nezdindeki desteklerinin en üst seviyelere ulaştığı bildiriliyor.
Türkiye’nin Tutumu; İtidal Çağrısından “Eyy Amerika!”ya Döndü
Türkiye, daha doğrusu Erdoğan bu olayların ilk günlerinde daha temkinli ve soğukkanlı bir tutum takınıyor gibiydi, iki tarafa da itidal telkin ediyor görünümündeydi. Tüm krizlerden fırsat yaratma çabası iyi bilinen Erdoğan’ın bu itidalli tutumunun birkaç nedeni vardı.
İlk neden; bugüne kadar Hamas’a açıktan siyasi ve askeri destek veren AKP hükümetlerinin bu tutumunun şimdilik unutturulmak istenmesiydi. Tüm dünyanın nefretle karşıladığı Hamas’ın sivillere dönük terörist hamlesinin desteklenmediğinin gösterilmesi gerekiyordu.
Bir diğer sebep ise, Erdoğan’ın batı nezdinde kişisel önemini göstermek adına bu tür (Rusya-Ukrayna savaşında da olduğu gibi) uluslararası sorunlarda iki tarafla da görüşebilen aktör rolünü üstlenmek istemesiydi. Bu rolün gereği olarak da Erdoğan’ın iki tarafa da eşit mesafede duruyor görünümü vermesi gerekiyordu. Üstelik son zamanlarda İsrail ile ilişkilerin normale döndürülmesi yoluna girilmişti ve Hamas ile de iletişim zaten mevcuttu. Krizlerden fırsat yaratma ustaları bu tür fırsatları heba edecek değillerdi ya!
Bu sebeplerle AKP Filistin ve Hamas’a destek için tabanını güçlü şekilde sokaklara dökmedi. Avrupa şehirlerinde daha kalabalık ve sert protestolar yaşanırken Türkiye’de İsrail’i tel’in gösterileri hayli cılız kaldı, çünkü iktidar desteği yoktu.
Erdoğan’a Beklediği Arabuluculuk Rolü Verilmedi
Türkiye’ye beklenen rol verilmedi. ABD Dış İşleri Bakanı Antony Blinken Katar, Mısır, BAE gibi ülkeleri ziyaret etti ama Türkiye’ye uğramadı. Beklediği arabuluculuk rolünü elde edemeyen Erdoğan’ın ılımlı ve ortadan söylemleri “eyy Amerika…!”ya dönüştü. Erdoğan’ın daha çok iç kamuoyuna yönelik bu söylemleri kendi siyasal tabanının gazını bir ölçüde almanın ötesine geçemedi.
Türkiye’de Filistin ve Hamas’a destek, İsrail’i protesto gösterileri artmaya başlasa da sokak eylemleri polis tarafından sert şekilde bastırıldı. Son günlerde yoğunlaşan protestolarda çeşitli sağ ve sol oluşumlar, sivil toplum örgütleri, muhalefet partileri ve İslamcı guruplar öne çıkarken AKP tabanı bu eylemlerde çok görünür değildi.
Erdoğan’ın bu politik tutumunun bir sebebi; bu krizin çözümünde etkin rol alma beklentisinin hala devam etmesi olabilir. Ama daha önemli sebep, İsrail ve diğer ülkeler ile (dış kaynak temini vb. sebeplerle) düzeltilmeye başlanan ilişkilerin tekrar bozulmasından duyulan kaygılar olabilir mi?
http://yurtgazetesi.com.tr ve http://toplumsal.com.tr haber sitesi yazarı “Evrim ve Bitmeyen Kapışma” ile “Eğitimde Çöküş – İnanç Eksenli Eğitim ve Sonuçları” yazarı